NOT: Devam ederseniz Rabbim Sizide bizi de mahcub etmez. Amin
Her gece
uyumaya geçerken 22 defa
“Ya Muhammed salla'llâhu aleyhi ve sellem” ismini tekrar
edinmeyi adet edinmeli.
İki rekât
namaz kılacak. Her rekâtta
***
Bir başka Usul
Hz.
Rasûlü'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellemi Rüyada Görmek İçin
İki rekât
namaz kılacak. Her rekâtta
1 Fatiha 100 ihlas okuyacak…
Sonra
3 defa
Ya Muhsin, Ya Mücmil, [1]Ya
Mün’im, Ya Mütafaddil, erinî veche nebiyyi Muhammedin salla'llâhu aleyhi ve
sellem
****
Bir başka Usul
2 rekât
namaz kılınacak
Sonra 100 defa
Ya Nûran Nûr, Ya Müddebbiral
umûr, belliğni Rûha Muhammedin salla'llâhu aleyhi ve sellem tahiyyeten ve
selâma
---
Rabbim
gayretli kardeşlerimize Hz. Rasûlü'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellemi görmeyi
nasip eyler…
Amin
amin amin amin
Kaynak:
Müferricil Kurub ve Muferrihil Kurub, Yusuf ibni İsmail Nebhani sh: 211. (2001)
[1] (MUHSİN)
Bu
isim Kur’an-ı Kerîm’de isim olarak değil, fiil olarak şöyle geçer:
“Doğrusu
Rabb’im bana iyilik etti de beni zindandan çıkardı ve sizi çölden buraya
getirdi.”
(Yusuf,
100.)
Muhsin
kelimesi, iyilik yapan, iyilik sahibi, bağışta bulunan ve minnet etmeden veren
gibi anlamlara gelir.
Malik’i
alimlerinden Kadı Ebu Bekir İbnu’l Arabî der ki:
“Muhsin
(iyilik yapan), Mücmil (güzelleştiren) ve Mufaddil (fazlından veren) gibi
isimler, Kur’an ve hadislerde isim olarak değil, fiil ve daha değişik
şekillerde geçmektedir. Hepsi de güzel anlamlı kelimelerdir. Ancak Allah,
kendisini isimlendirdiği isimlerle isimlendirilir.
Muhsin
ismi Kur’an’da fiil olarak şöyle geçer:
“Doğrusu
Rabb’im bana iyilik etti de beni zindandan çıkardı.”
(Yusuf,
100.)
Cemîl
ismi Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in hadislerinde geçer. Bu ismi
daha önce açıklamıştık.
Cemîl
isminin
“Mücmil”
(güzelleştiren) anlamında olduğu söylenmiştir. Mufaddil ismi de Kur’an ve
hadislerde isim olarak geçmez. Fiil ve değişik şekillerde geçer.
Allah
şöyle buyurmaktadır:
“Allah
büyük fazl sahibidir.”1019[1019]
Mün’im
ismi de Kur’an’da fiil olarak şöyle geçer:
"Rabb’im,
bana verdiğin nimetler adına, artık suçlu-günahkârlara destekçi olmayacağım.”
(Kasas,
17.)
Nimet,
sonucu güzel çıkmasa da kişiye yarar sağlayan her bağış ve ihsandır.
Allah’ın
inkarcılara söyledi şu âyet nimetin bu anlamda olduğuna işaret etmektedir:
“Allah’ın
nimetlerini hatırlayın…”
(A’raf,
69.)
Mün’im
ve Mufaddil, Kur’an’da bu söylediğimiz şekilde geçmektedir.
Muhsin,
“ahsene”
fiilinden ism-i fail (etken sıfat fiil) olup, iyilik eden, ihsanda bulunan
anlamındadır. Allah’ın, kullarına ve bütün varlıklara ihsanı pek açıktır. Öyle
ki, onları adeta ihsana, fazlına, cömertlik ve inama boğmuştur.
el-Aklîşî
der ki:
“Allah’ın
kullarına inam ve ihsanı üç türlüdür. Bunlar, temel ihsanlar, aracı ihsanlar ve
tamamlayıcı ihsanlardır.
Temel
ihsanlar, üç bölümden oluşur:
1-
Allah, kerem ve cömertlik sıfatları gereği insanı yoktan var ederek ona büyük
ihsanda bulunmuştur.
Allah
bu nimet ve ihsanını insanlara şöyle haber verir:
“Gerçek
şu ki, insanın üzerinden, daha kendisi anılmaya değer bir şey değilken, uzun
zamanlardan (dehr) bir süre gelip-geçti.”
(İnsan,
1.)
2-
Allah, insanı yarattıktan sonra ona, diğer varlıklardan daha güzel bir biçimde
şekil vermiştir.
Bu
ihsanını da onlara şöyle haber verir:
“Allah
sizi şekillendirdi ve şeklinizi de en güzel yaptı.”
(Mü’min,
64.)
Bu
manada Kur’an’da birçok âyet bulunmaktadır.
3-
Diğer canlılardan farklı olması, düşünebilmesi ve hidayet yolunu görebilmesi
için ona akıl verdi.
Kur’ân-ı
Kerîm’in birçok yerinde Allah, insanların dikkatini bu nimete çeker:
“Biz
ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükreder ya da nankörlük yapar.”
(İnsan,
3.)
“Biz
ona iki yol gösterdik.”
(Beled,
10.)
“Size,
şükredesiniz diye kulaklar, gözler ve gönüller (düşünen beyinler) verdi.”
(Nahl,
78.)
Bu
ve buna benzer âyetler Kur’an’da oldukça çoktur.
Aracı
ihsanlar, temel ihsanlar ile tamamlayıcı ihsanlar arasında bağ oluşturan
ihsanlardır. Bu ihsanlar altı bölümden oluşur.
Şöyle
ki:
1-
İslâm’a hidayet etmesi. Allah’ın kuluna en büyük ihsanı ve inamı budur.
Kur’an’da sözü edilen hidayet, nur ve göğüsleri açma (ferahlatma)dan bu anlam
kastedilmektedir.
Bu
anlamda Vehb bin münebbih’ten şöyle bir söz rivayet edilmiştir:
“Nimetlerin
başı üçtür. Bunların ilki, İslâm nimetidir. Bütün nimetler ancak bununla tamam
olur. İkincisi, sağlık ve esenlik nimetidir. Hayat, ancak bu nimetle anlam
kazanır. Üçüncüsü de zenginlik nimetidir. Bu nimet olmadan hayatın tadı olmaz.”
2-
Onu, nebilerin en hayırlısı olan Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in
ümmetinden yapması.
Bu
ümmetin, diğer ümmetlerden daha üstün olduğuna şu âyet işaret etmektedir:
“Siz,
insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz.”
(Âl-i
İmrân, 110.)
Yani
sizler, gayb âlemindeydiniz. Allah’ın ilmine uygun olarak varlık âlemine
çıkarıldınız.
3-
En değerli kitabı olan Kur’an-ı Kerîm’i ona öğretmesi ve ezberletmesi. İnanan
insan, Rabb’inin kelamını diliyle okur ve kalbiyle ona derinden inanır. Bu,
Allah’ın inanan kuluna büyük bir ihsanı ve ikramıdır.
İbn
Abbas (radıyallâhu anh):
“De
ki: “Allah’ın bol ihsanıyla (fazlıyla) ve rahmetiyle, sevinsinler. Bu, onların
toplayıp yığmakta olduklarından hayırlıdır”
(Yunus,
58.)
âyetinde
geçen bol ihsan ve rahmeti “Kur’an” olarak açıklamıştır.
4-
Kitabını ezberlettikten sonra onun anlamını, peygamberin yolunu, ilmini ve
birçok kimsenin bilmediği gerçekleri teorik ve pratik olarak ona öğretmesi,
değerini yükseltmesi.
Allah
şöyle buyurmaktadır:
“Allah,
sizden iman etmekte olanları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle
yükseltir.”
(Mücadele,
11.)
“De
ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”
(Zümer,
9.)
5-
Öğrendikleri ile amel etmesini ihsan etmesi. İlmin ve bilginin semeresi işte
budur.
Yüce
Allah şöyle buyurur:
“Kulları
içinde, Allah’tan ancak âlimler içleri titreyerek-korkar”
(Fatır,
28.)
6-
Öğrendiklerini insanlar arasında yaymasını sağlamakla ihsanda bulunması. Kul,
Allah’ın bu ihsanıyla ülkesinde bir ışık olur. Herkes onun ışığından
faydalanır, hayatının her alanında onu kendisine rehber edinir. Böylece kul,
gök ehli arasında saygın bir yer edinir. Yeryüzünde de nebilerin varisi olan
âlimlerden olma şerefeni elde eder.
Bu
hususta İbnu’l Kayyım el-Cevziyye (rh.a) de Ahiret yurdunda mükelleflerin,
mertebe ve tabakaları bölümünde şöyle der:
Ali
ibni Ebi Talib (radiyallahu anh)'a hitaben Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)
şöyle demektedir:
"Her
kim İslam'da güzel bir yol-çığır açar ve kendisinden sonra onunla amel
edilirse, şüphesiz ki onunla amel edenlerin ecri kadar ona da mükafat verilir
ve onların (o yola uyup amel edenlerin) ecirlerinden hiçbir şey
eksiltilmez." (Müslim; Nesa'i);
"İnsanoğlu
ölünce, üç şey hariç ameli (ecir alma yolları) kesilir (ve defteri dürülür).
(Bu üç şey şunlardır:) Sadaka-i cariye, kendisinden faydalanılan ilim ve
kendisine dua edecek salih evlat."(Müslim; Ebu Davud; Tirmizi);
"Allah
kim hakkında hayır murad ederse, onu dinde fakih (derin bir anlayış ve kavrayış
sahibi) kılar."(Buhari; Müslim);
"Şüphesiz
ki göklerde ve yerde bulunan herkes hatta yuvasındaki karınca dahi (hakkıyla)
alim (olanlar) için istiğfar da bulunurlar." (Tirmizi; Ebu Davud);
"Şüphesiz
ki Allah ve melekler: insanlara hayrı öğreten kimseye salat ederler. (Allah'ın
salatı, rahmeti olup; meleklerin salatı ise istiğfar'dır)." (Tirmizi);
"Muhakkak
ki alimler Peygamberlerin varisleridir. Şüphesiz ki Peygamberler ne bir dinarı,
ne de bir dirhemi miras olarak bırakmış değillerdir. Fakat onlar miras olarak
ilmi bırakmışlardır. Her kim bunu alırsa, o çok büyük ve bol bir payı almış
olur.";
"Alim
(ilmi öğreten) ve ilim öğrenen kimseler ecir ve mükafatta ortaktırlar.
Bunlardan sonra diğer insanlarda herhangi bir hayır mevcut değildir.";
"Allah,
benim sözümü işiten, onu belleyen ve işittiği gibi onu eda eden/aktaran
kimsenin yüzünü ak etsin." (Tirmizi; Ahmed, Müsned)
Bu
konuda hadisi şerifler pek çoktur. Biz müstakil bir kitapta "ilim ve ilim
ehli" hakkında ikiyüz delil toplayıp zikrettik.
Gerçekten
kişi herhangi bir işiyle meşgul iken veya kabrinde param parça olmuş ve bütün
eklemleri dağılmışken "hasenat defterine" devamlı artarak ecir ve
iyiliklerin yazılıyor olması ve hiç hesaba katmadığı yerlerden hayırların
kendisine hediye ediliyor olması ne kadar da yüce bir mertebe ve üstün bir
menkıbedir! Allah'a yemin olsun ki bu, çok üstün bir ikram ve büyük bir
ganimettir! İşte yarışanlar bu hususta yarışsınlar ve gıpta edenler de buna
gıpta etsinler! Şüphesiz ki bu, Allah'ın dilediğine verdiği fazlı keremidir.
Muhakkak ki Allah büyük bir lütuf sahibidir.
Hiç
şüphe yok ki bu kadar yüce olan bir mertebe, en nefis şeylerin kendisi uğrunda
harcanmasına, yarışanların sadece kendisi için yarışmalarına, en değerli
vakitlerin kendisi için sarfedilmesine ve bütün isteklerin kendisine
yönelmelerine layıktır. Her türlü hayrın anahtarı elinde olan Allah'tan
dileğimiz o ki, kendi rahmet hazinelerini bizlere açsın, minneti ve keremiyle
bizleri bu sıfata ehil kimselerden eylesin.
Bu
mertebede bulunanlar sema aleminde "büyükler" diye
çağırılır/anılırlar. Nitekim selefi salihinden biri şöyle demektedir:
"Her
kim ilim öğrenir, onunla amel eder ve başkalarına öğretirse, o kimse sema
aleminde 'büyük' diye anılır."
İşte
gerçek adalet sahibi olanlar bunların ta kendileridir. Zira bunların gerçek
manada adalet sıfatına haiz oldukları Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
tarafından beyan edilmiştir. Nitekim birbirini destekleyen birçok yoldan ondan
(sallallahu aleyhi ve sellem) rivayet edildiğine göre o (sallallahu aleyhi ve
sellem) şöyle buyurmaktadır:
"Şüphesiz
ki bu ilmi, her haleften/nesilden en adaletli olanları taşırlar. Ondan, aşırıya
gidenlerin tahriflerini, batıl ehlinin iddialarını ve cahillerin tevillerini
uzaklaştırırlar."
İmam
Ahmed’in bunlar hakkında,"Cehmiyye’ye Reddiye" isimli kitabının
önsözünde söylemiş olduğu şu sözü ne kadar da güzeldir! O şöyle diyor:
"Peygamberlerin
gelmediği her dönemde bir kısım ilim ehlini bırakan Allah'a hamdolsun. Bunlar,
yoldan sapanı doğru yola davet eder, onların eziyetlerini sabırla karşılar ve
Allah'ın nuruyla kör olanların görmelerini sağlarlar. Nice şeytanın öldürdüğü
kimseler vardır ki, bunlar hayata dönmelerini sağladılar ve nice sapıtmış cahil
vardır ki, bunlar hidayete erdirdiler. Onların insanlar üzerindeki etkileri ne
kadar da güzeldir ve insanların onlar hakkındaki davranışları ne kadar da
çirkindir! Onlar Allah'ın kitabından, cahillerin tevillerini, aşırıya
gidenlerin tahriflerini ve batıl ehlinin iddialarını uzaklaştırırlar."
İbni
Veddah, bu sözü Ömer (radiyallahu anh)'dan nakletmektedir.
(İbnu’l
Kayyim, Tarik’ul Hicreteyn ve Bab’us Saadeteyn)
Yorumlar
Yorum Gönder